SIKÇA SORULAN SORULAR

Fazla çalışmaya ilişkin hükümler 22.05.2003 tarihli ve 4857 sayılı İş Kanunu’nun 41.maddesinde ve 41’nci maddesine dayanılarak hazırlanan İş Kanununa İlişkin Fazla Çalışma Ve Fazla Sürelerle Çalışma Yönetmeliği’nde açıklanmıştır. Buna göre fazla çalışma ; Kanunla yazılı koşullar çerçevesinde haftalık 45 saati açan çalışmalardır. Her bir fazla çalışma saati için verilecek ücret normal çalışma süresinin saat başına düşen miktarının % 50 yükseltilmesi suretiyle ödenir. Fazla çalışma süresinin toplamı bir yılda 270 saatten fazla olmayacaktır.Böylece fazla çalışmanın günlük ve belirli süreli olma sınırı yoktur. 270 saatlik süre sınırı ise işyerlerine veya yürütülen işe göre değil , işçilerin şahıslarına ilişkindir.Yani işyerinde çalışan her işçi için 270’lik saatlik fazla çalışma söz konudur. Fazla çalışma süresinin hesabında yarım saatten az olan süreler yarım saat , yarım saati aşan süreler ise 1 saat sayılacaktır. Fazla çalışma yaptırmak için işçinin yazılı onayının alınması gerekir. Bu onay her yıl başında işçilerden yazılı olarak alınır ve işçi özlük dosyasında saklanır.

Evet düzenlenebilir. 385 Seri No'lu VUK Genel Tebliğinde bu konuya açıklama getirilmiştir. Tebliğ'de " Kanunun 215'nci maddesine göre , yurt içindeki müşteriler adına yabancı para cinsinden düzenlenen faturalarda , yabancı para birimi , tutarı ve Türk para birimi ve tutarı yer almak zorundadır. Yabancı para biriminden düzenlenen faturada , Türk para birimi karşılığı bulunmaması usule ve şekle ilişkin bir usulsüzlül olup , bu fiil dolayısıyla mükellef adına VUK'nun 352'nci maddesinin II-7 bendi uyarınca ikinci derece usulsüzlük cezası kesilmesi gerekmektedir." hükmü yer almıştır.

İşyerleri ve işletmelerinde İş Kanunu hükümlerinin uygulandığı işverenler ile üçüncü kişiler , Türkiye genelinde çalıştırdıkları işçi sayısının en az 10 olması halinde çalıştırdıkları işçiye o ay içinde yapacakları ücret, prim, ikramiye ve bu nitelikteki her türlü istihkaklara ait ödemeleri kanuni kesintiler düşüldükten sonra kalan net tutarını bankalar aracılığıyla ödemekle yükümlüdürler. Uygulama 01.01.2009 tarihinden itibaren başlayacaktır. İşyerlerinin bulunduğu yerde banka bulunmaması yada çalışanlara banka aracılığı ile ödeme yapılmasına imkan bulunmaması halinde ödemeler T.C. Posta ve telgraf teşkilatı genel müdürlüğü şubeleri aracılığı ile yapılacaktır. Bankalar aracılığı ile yapılan ödemelerde ödemenin niteliği hesabın açıklamasına belirtilecektir. İşçiye yapılan ödemelerin bankalar aracılığıyla yapılmaması halinde işveren, işveren vekili ve 3'üncü kişiye her işçi ve her ay için 4857 sayılı İş Kanununun 102/a maddesi hükmü gereğince 112,00.-TL idari para cezası verilecektir. İdari para cezaları Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı Bölge Müdürlüklerince uygulanacaktır.

T.C. Anayasası yıllık ücretli izin hakkını Anayasal hak olarak saymış , 50. maddesinde , "Dinlenmek çalışanların hakkıdır. Ücretli yıllık izin hakları ve şartları Kanunla düzenlenir." hükmüne yer vermiştir. Yıllık ücretli izin hakkı ve bu hakkın kullanılması 4857 sayılı İş Kanununun 53. ve 60. maddeleri arasında düzenlenmiştir. Ayrıca İş Kanununun 60. maddesine dayanılarak çıkarılan yıllık ücretli izin yönetmeliğinde bu konuda ayrıntılı düzenlemelere yer verilmiştir. İş kanununun 56. maddesi ile bu maddenin gerekçesinde yıılık ücretli izin amacı işçiyi dinlendirmektir. Bu nedenle iznin bölünmezliği ilke olarak kabul edilmiştir. İznin bölünrek kullanılması için tarafların anlaşması , iznin en fazla 3'e bölünebilmesi ve bir bölümünün en az 10 gün olması zorunluluğu getirilmiştir. 4857 sayılı kanunun 103. maddesinde yıllık ücretli iznin bu şartlara aykırı olarak bölünmesi halinde işveren veya vekiline bu durumdaki her işçi için 179,00.-TL idari para cezası verilmesi öngörülmüştür. Kanunda tarafların anlaşması ile iznin bir bölümü 10 günden aşağı olmamak üzere 3'e bölünebileceği öngörülmüş , 10 günlük bölümün dışında kalan sürenin nasıl bülüneceği konusunda bir düzenleme yapılmamıştır. Bu nedenle kanaatimizce işçilere yarım gün yıllık ücretli izin verilebilecektir.

39 seri no'lu Katma Değer Vergisi Genel Tebliğinin (D) bölümünde de açıklandığı üzere , iade hakkı doğuran işlemleri bulunan mükelleflerin bu işlemler dolayısıyla yüklendikleri vergileri nakden veya mahsuben iade olarak talep etmek yerine indirim yoluyla giderme tercihinde bulunmaları mümkündür. Tercihi bu yönde kullanan mükellefler tarafından iade hakkı doğuran işlem bedelleri KDV beyannamesinin 8 ve 9 numaralı tablolarında beyan edilecek , ancak tabloların "Yüklenilen KDV" veya "İadeye Konu Olan KDV" sütunlarına "0" yazılacaktır.Bu şekilde beyanda bulunan mükelleflerin , iade için istenenler hariç iade hakkı doğuran işlemi tevsik eden belgeleri beyanname ekinde ibraz etmeleri gerekmektedir.

96 Seri No'lu Katma değer vergisi genel tebliğinde , alacağını indirim yoluyla giderme tercihinde bulunan mükelleflerin daha sonra bu tercihinden vazgeçerek nakden veya mahsuben iade talep etmeleri halinde düzeltme beyannameleri vermek suretiyle , iade tutarı devreden KDV'den çıkartılıp ,iade edilecek KDV olarak gösterilerek iade alınabileceği belirtilmiştir. Ancak indirimli orana tabi işlemlerle ilgili katma değer vergisi alacakları için süresinde iade talebinde bulunmayan mükelleflerin daha sonra düzeltme beyannameleri vererek iade talebinde bulunmaları mümkün değildir. Bu mükelleflerle ilgili olarak 85 seri no'lu katma değer vergisi genel tebliği dikkate alınarak işlem yapılacaktır.

Gelir Vergisi Kanununun 94 üncü maddesinin birinci fıkrasında; “Kamu idare ve müesseseleri, iktisadi kamu müesseseleri, sair kurumlar, ticaret şirketleri, iş ortaklıkları, dernekler, vakıflar, dernek ve vakıfların iktisadi işletmeleri, kooperatifler, yatırım fonu yönetenler, gerçek gelirlerini beyan etmeye mecbur olan ticaret ve serbest meslek erbabı, zirai kazançlarını bilanço veya zirai işletme hesabı esasına göre tespit eden çiftçiler aşağıdaki bentlerde sayılan ödemeleri (avans olarak ödenenler dahil ) nakden veya hesaben yaptıkları sırada, istihkak sahiplerinin gelir vergilerine mahsuben tevkifat yapmaya mecburdurlar.” hükmü yer almaktadır. Aynı fıkranın (5/b) bendinde, vakıflara (mazbut vakıflar hariç) ve derneklere ait gayrimenkullerin kiralanması karşılığında bunlara yapılan kira ödemelerinden %20 oranında gelir vergisi tevkifatı yapılacağı hükme bağlanmıştır. Bu çerçevede, mazbut vakıflar hariç vakıfların ve derneklerin gayrimenkullerinin kiralanması durumunda, bunlara yapılacak kira ödemelerinden tevkifat yapılacaktır. (Gelir Vergisi Kanunu (94/5-b))

Yapılan incelemeler sonucunda, geçmiş dönemlere ait geçici verginin %10'u aşan tutarda eksik beyan edildiğinin tespiti halinde, eksik beyan edilen bu kısım için re'sen veya ikmalen geçici vergi tarh edilir. Mahsup süresi geçtikten sonra, kesinleşen geçici vergiler terkin edilir, ancak gecikme faizi ve ceza tahsil edilir. %10’luk yanılma payının, beyan edilmesi gereken (beyan edilmiş olan değil) geçici vergi matrahı üzerinden hesaplanması gerekmektedir. (GVK Mükerrer 120. Md.)

Katma Değer Vergisi Kanununun 17'nci maddesinin dördüncü fıkrasının (r) bendine göre kurumların (kurumlar vergisine tabi mükelleflerin) en az iki tam yıl süreyle işletme aktifinde yer alan gayrimenkullerin satışında KDV istisnası uygulanabilir. İstisna uygulanabilmesi için KDV Kanununun 17'nci maddesinin dördüncü fıkrasının (r) bendindeki usul ve esaslara uyulması gerekir.

Banka kredisiyle taşıt alımındaki faizlerin taşıt maliyetine ne şekilde intikal ettirileceği konusunda Vergi Usul Kanunu'nun 163 sıra no'lu gelen tebliğinde ".... yatırımların finansmanında kullanılan kredilerle ilgili faizlerden kuruluş dönemine ait olanların sabit kıymetle birlikte amortisman yoluyla itfa edilmek üzere yatırım maliyetine eklenmesi gerekmekte ; işletme dönemine ait olanların ise ilgili bulundukları yıllarda doğrudan gider yazılması ya da maliyete intikal ettirilmek suretiyle amortismana tabi tutulması..." gerektiği açıklaması yapılmıştır.

Tebliğde geçen ifadelerdeki , kuruluş döneminden ; taşıtın alındığı yıl , işletme döneminden ise , sonraki yılların anlaşılması gerekmektir.

Tebliğde yapılan bu açıklamlar doğrultusunda şirketler , taşıtlar dahil tüm sabit kıymet alımlarına ait krediler için ödenen faizlerin iktisap yılına ait olan kısmını söz konusu sabit kıymetin maliyetine dahil etmek zorundadır. Ancak işletme dönemine ait faizleri bir başka ifadeyle sonraki yıllara ait faiz giderlerini gerek maliyete gerekse gidere atmasında seçimlik hakka sahiptirler.